Bugün Türkiye’de yerel seçimler gerçekleştiriliyor. Bu yüzden de konumuz doğrudan Türkiye olmayacak. Aslında okuyucuya daha çekici gelecek bir makale kaleme almak istiyordum ve bunun için Avrupa Birliği (AB) konusuyla aslında hiç başlamamam gerekiyor. Ancak dış politika sevdası, mesleki disiplin ve fikri takipten dolayı, iki satır da olsa AB ile başlamalı. Malum sadece Türkiye’de değil, AB ülkelerinde de seçimler var. En önemlisi de Avrupa Parlamentosu (AP) seçimleri. Bu seçimlerin ardından AB’nin önde gelen kurumları olan AB Komisyonu, Konsey ve Parlamento’nun başkanları ile AB dış politika yüksek temsilcisinin kim olacağı kesinlik kazanacak. Nam-ı diğer AB’nin ‘kare ası’. Son bilgilere göre, bir sürpriz yaşanmaması halinde halen Avrupa Komisyonu başkanlığı görevini üstlenen Alman Ursula von der Leyen, bir dönem daha koltuğunda oturacak. Avrupa Parlamentosu’nda da Maltalı Roberta Metsola bir dönem daha koltukta kalacak. AB Konseyi başkanlığına ise Danimarka’nın Sosyal Demokrat Başbakanı Mette Frederiksen’in oturması öngörülüyor. AB dış politika yüksek temsilciliği görevine ise Estonya Başbakanı Kaja Kallas’ın gelmesi hedefleniyor. Brüksel kulislerinde bu isimlere ağırlıklı ihtimal veriliyor.
Bu çerçevede Hristiyan demokratlara Komisyon ile Parlamento, sosyal demokratlara AB Konseyi, liberal demokratlara da dış politika teslim edilmiş oluyor. Ancak.. Bir ancak olacak. AB’yi ilgilendiren uluslararası kurumların çapını genişletirsek eğer, NATO genel sekreterliğine bir liberal demokrat olan Hollanda Başbakanı Mark Rutte’nin gelmesine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Bir diğer liberal demokrat Didier Reynders’in de merkezi Strasbourg’da bulunan Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği görevine gelme ihtimali yüksek. Reynders, bir Eston bir de İsviçreli adayla yarışıyor. Hem AB hem de Avrupa Konseyi’ne Eston atamazlar. Reyders’in karşısındaki sair aday da İsviçre’nin eski cumhurbaşkanı. O da fazla kalıplı gelebilir. Bu yüzden de Reynders favori gibi. Gerçi bir önceki seçimlerde sadece 100 oy alarak, koltuğu Hırvat adaya kaptırmıştı. Şimdilerde şansı mek parmak daha yüksek.
Türkiye açısından bakacak olursak, AP’nin ‘müthiş’ Türkiye raportörü İspanyol sosyalist Sanchez Amor, göreve devam etmek istiyor. Yorum bile yapmayacağım. AB-Türkiye Karma Parlamentosu Eşbaşkanı Sergey Lagodinsky de, bu görevde kalmaya devam etmek istiyor ve kanımca da Avrupa Yeşiller partisinin seçim manifestosuna rağmen kalması gerekiyor. Tabii bu kişisel görüşüm. AB’nin kare ası teyit edilirse eğer, 4 kurumda da dizginler kadınların elinde olacak. AB en azından bu açıdan anlamlı bir ilke imza atmış olacak.
Netanyahu zor durumda!
Avrupa Parlamentosu (AP) bir kez daha rüşvet ve istihbarat skandalıyla çalkalanıyor. AB dönem başkanlığını üstlenen Belçika Başbakanı Alexandre de Croo, Belçika, Çekya ve Polonya askeri istihbarat birimleriyle birlikte AB’nin başkentinde Voice of Europe adında bir ‘medya kuruluşunun’ Rusya adına dezenformasyon faaliyetinde bulunduğunu açıkladı. Ayrıca bir kaç AP milletvekilinin de Rusya adına etki ajanı olarak çalışıp para aldıklarını duyurdu. Brüksel bu haberlerle çalkalanırken, AB diplomasi kulislerinde ise Binyamin Netanyahu’nun hızlı bir şekilde iktidardan düşebileceği konuşuluyor. Zira İsrail’de aşırı ortodoks, genç İsraillileri askerlikten muaf tutan geçici yasanın uzatılması gündemde. Koalisyonun aşırı dinci kanadı yasanın uzatılmasını talep ederken, milli mutabakat üyesi sair partiler ise, normal İsrailliler ülkeleri için cepheye giderken, ultra ortodoksların dini kisve altında askerlikten muaf tutulmalarının kabul edilebilir bir durum olmadığını dile getiriyor. Netanyahu yasayı uzatmazsa, ultra ortodokslar ve aşırı milliyetçiler koalisyonu terk edecek. Uzatırsa milli mutabakat hükümeti düşecek. Netanyahu ABD’de Donald Trump’ın iktidara gelmesi için zaman kazanmaya çalışırken, sanki zaman yarışından mağlup çıkabilir. Trump bile Netanyahu’ya desteğini çekmiş durumda. Sanki Kadima partisi liderinin günleri siyaseten sayılı gibi. En azından Brüksel bu zaviyeden bakıyor.